Telltale Games stüdyosunun oyunlarının oyun olup olmadığı, 2010’ların başında bir tartışma konusuydu. Genel olarak, yürüdüğünüz oyunlar, oynanış açısından çok az şey yaptılar, hatta yeni karar verdiğiniz oyunlar, kesintili oyunlar olarak görülmedi. Ancak, bu tür bir gelişme, artık gerçekten “İleri Tuşu” dışında hiçbir şeye basmanıza gerek kalmayacak şekilde gelişmiştir. Sonuç, Yürüyüş Simülasyonu türü oldu. Bu oyunlar genellikle görselleri, atmosferi ve hikayesiyle öne çıkıyor ancak oynanışla ilgili en ufak bir şey bile yok. Bugün incelediğimiz oyun bu tarzdaki Paradise Lost’tur. Yayınlanması Hepsi Bir Arada! Games tarafından geliştirilen ve PolyAmorous tarafından geliştirilen Paradise Lost, son zamanlarda yayınlanan bir oyundur. Dediğim gibi yürüyüş simülasyon oyunu. Oyunun en ilginç yanı ise 2.Dünya Savaşı ile çok az bağlantısı olması ve alternatif bir senaryoya sahip olması. Hayır. Genelde yürüme simülasyon oyunları, bulmaca gibi küçük mekanikler eklenerek biraz daha “oyun” haline gelebilir. Ancak bu oyunda oynanış açısından tek şey her 20 dakikada bir kapıyı açmak veya kolları indirmek. Dolayısıyla oyunda oynanışla ilgili hiçbir şey olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Oyunun öne çıktığı nokta hikaye. Oyun, 1980’lerde kıyamet sonrası bir dünyada geçiyor. Ana karakterimiz savaştan bir Nazi sığınağı bulur ve annesinin ölmeden önce fotoğrafta gördüğü bir adamı arar. Bu adamın bazı şeylere cevap olabileceğini düşünüyor. Barınakta arama sırasında boş olan hoparlörden birini duyar ve onu bulduktan sonra o adamı bulabileceğini düşünür. Oyunun atmosferi çağı ve evreni çok iyi hissettiriyor diyebilirim. Hikaye aynı zamanda duygusal ve kesinlikle sürükleyici. Ancak oyun adına hiçbir şey olmadığı için oyun devam etmeniz için sizi tetiklemiyor. Bu yüzden çalmaktansa böyle bir şeyi izlemeyi tercih ettiğimi söyleyebilirim. Spoiler vermemek için hikayeden daha fazla ayrıntı paylaşmamak en iyisidir. Oyunun sunduğu tek deneyim hikaye, oradan da bir şey çalmak istemiyorum. Oyunun sesleri ve grafiklerinden kısaca bahsedeyim. Sesler hakkında olması gerektiği gibi iyi veya kötü diyemem. Fazladan iyi ya da kötü bir durum yoktur. Öte yandan grafikler bu tür stüdyolar için güzel. Ancak dediğim gibi oyun adına hiçbir şey olmadığı için görsellik tek çözüm olmaya devam ediyor ve orada pek iyi değil maalesef çok iyi. Bu tür bir oyundan daha iyisini bekliyordum. Ancak tasarımlar ve atmosfer hala iyi. En azından o dönemde olduğunuzu hissedebiliyorsunuz, çevrenizin soğukluğunu ve yalnızlığını. Ancak yine de hikaye ve atmosfer açısından ortalamanın üzerinde bir deneyim sunuyor. Steam’de 25.00 TL’ye fiyat olarak satılmaktadır. 20 TL’nin altında olan bu tür hikayeleri seviyorsanız deneyebilirsiniz. 20 TL’nin altına aldığınızda pişman olacağınız bir deneyim sunmuyor. Oyun, PC dışında PlayStation 5 ve Xbox Series X / S’de de mevcuttur.
Bunlara da Göz Atın
Haftalık Oyun Önerisi 13: My Friend Pedro
Haftalık oyun önerilerimizin on üçünde devam ediyoruz. Bu hafta sizlere aksiyon dolu ve oynanışı ile dikkat çeken bir oyun önereceğiz.