
İsrail'in Suriye'deki Azınlık Planı: Bölgeyi mi Karıştırıyor?
İsrail'in Suriye'deki azınlıklarla kurduğu karmaşık ilişkiler, bölgedeki dengeleri alt üst etme potansiyeli taşıyor. İsrail'in "azınlıklarla stratejik ittifak" politikası, Suriye'deki Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar ve diğer azınlıklar üzerinden yürüyor. Peki, bu ilişkiler ne anlama geliyor ve İsrail'in asıl amacı ne?
İsrail'in Azınlık Stratejisi: Böl ve Yönet mi?
İsrail'in 1980'lerden bu yana uyguladığı "azınlıklarla stratejik ittifak" politikası, Ortadoğu'daki Arap devletlerini mezhepsel ve etnik temelde parçalamayı hedefliyor. Bu kapsamda Kürtler, Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar ve İsmaililerle kurulan ilişkiler, İsrail'in güvenlik stratejisinde önemli bir rol oynuyor. Suriye örneği üzerinden analiz edildiğinde, bu politikanın Yinon Planı'nın izinde bölgeyi küçük ve kontrol edilebilir kimlik yapılarına dönüştürmeyi amaçladığı görülüyor.
İsrail savaş uçaklarının Suriye hava sahasını ihlal etmesi yeni bir durum değil. Ancak bu kez dikkat çeken asıl unsur, İsrail’in bu ihlali, “Suriye’deki Dürzi azınlığı korumak” gerekçesiyle yapmış olması. Oysa Dürziler, tarih boyunca Suriye’nin Arap kimliğine ve bağımsızlığına en bağlı topluluklardan biri olarak bilinir. Bu olay, İsrail’in Suriye’deki azınlıklarla ilişkisini sorgulatan derin bir çelişkiyi gün yüzüne çıkarıyor.
1982 yazında İsrail ordusu, “Barış için Galilee” adı altında Lübnan’ı işgal etmişti. Resmî gerekçe Filistin Kurtuluş Örgütü’nü sınırdan uzaklaştırmak olsa da, asıl hedef Lübnan’daki Maruni Hristiyanlarla stratejik bir ittifak kurmaktı. Bu ittifak çerçevesinde İsrail, Beşir Cemayel’i cumhurbaşkanlığına taşıdı ve Hristiyan silahlı milislerle yakın askeri koordinasyon kurdu. Bu dönemin karanlık simgesi ise İsrail ordusunun göz yummasıyla gerçekleşen Sabra ve Şatila katliamlarıydı. Bu olay, İsrail’in “azınlıklarla stratejik işbirliği” ekseninde şekillenen güvenlik doktrininin zirvesi olarak kayda geçti.
Ortadoğu’da çok etnili ve çok mezhepli devletler ne zaman çözülme sürecine girse, İsrail bu “azınlık stratejisini” yeniden devreye sokmayı bir güvenlik refleksi olarak benimsedi.
Suriye Krizi ve Azınlıklar İttifakı
2011'de başlayan Suriye iç savaşı, İsrail için bu stratejiyi güncellemek adına yeni fırsatlar sundu. Özellikle devlet otoritesinin zayıflaması, Suriye rejiminin mezhepsel dar bir tabana çekilmesi ve bölgesel güçlerin savaşa doğrudan dahil olması, Tel Aviv'in dikkatini Suriye'deki azınlıklara çevirdi.
Bu çerçevede İsrail, resmî düzeyde açıklanmayan ama hem medya hem de istihbarat raporlarında sıkça yer bulan bir strateji benimsedi: “Azınlıklar İttifakı.” Bu stratejiye göre, Ortadoğu’daki azınlıklar (Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar, Kürtler, İsmaililer) sürekli bir varoluş kaygısı içinde yaşıyor ve özellikle Sünni çoğunluğun İslamcı yönelimlerinden tehdit algılıyor.
İsrail, bu toplulukları doğrudan müttefik olarak tanımlamasa da, onlara kriz ortamında “yatırım yapılabilir aktörler” olarak bakıyor. Bu ilişkiler genellikle örtülü biçimde yürütülüyor: sınırlı insani yardım, seçici diplomatik temaslar, yerel güçlerle sınırlı lojistik koordinasyon gibi adımlarla azınlıklarla dolaylı bağlar kuruluyor. Ancak bu yaklaşım, yalnızca dış politikanın bir aracı değil; aynı zamanda İsrail’in “merkezî Arap devlet yapılarını parçalama” yönündeki daha büyük güvenlik doktrininin bir parçası olarak değerlendiriliyor.
İsrail, bu strateji sayesinde sınırlarında kontrol edilebilir, bölünmüş, zayıf ve kendi içinde çelişkili yapılar oluşturmayı hedefliyor.
Peki İsrail Ne Yapmaya Çalışıyor?
İsrail’in Dürziler üzerinden Suriye’ye “koruma” bahanesiyle müdahil olmaya çalışması, 1980’lerdeki Lübnan senaryosunun güncellenmiş bir versiyonu olabilir. Bu çaba, Suriye’nin tarihsel olarak iç içe geçmiş toplumsal yapısını sarsmak, mezhepsel dengeyi zayıflatmak ve uzun vadede İsrail’in güvenlik kuşağını genişletmek amacı taşıyor.
Ancak şu unutulmamalıdır: Dürziler ve diğer azınlık toplulukları, Suriye halkının ayrılmaz parçalarıdır. İsrail’in bu stratejisi, sadece dış müdahale anlamına gelmiyor; aynı zamanda Suriye’nin toplumsal dokusunu hedef alıyor. Azınlıkları dış aktörlerin oyununa dahil etme çabası, tarihi, kültürel ve siyasi birlikleri parçalama riski taşıyor.
İsrail’in bu hamleleri, “Azınlıklar İttifakı” maskesi altında bölgesel dengeleri yeniden şekillendirme girişiminden başka bir şey değildir. Peki, bu strateji başarılı olur mu? Suriye halkının tarihi hafızası ve direniş gücü, bu sorunun en gerçekçi cevabını verecektir.
İsrail'in Suriye'deki azınlıklarla kurduğu ilişkiler, bölgedeki istikrarsızlığı artırma potansiyeli taşıyor. Bu ilişkilerin uzun vadeli sonuçları ve azınlıkların bu stratejideki rolü ise belirsizliğini koruyor. İsrail'in bu politikası, bölgede yeni çatışmalara zemin hazırlayabilir ve Suriye'nin toplumsal yapısını daha da zayıflatabilir.